17 Aralık 2011 Cumartesi

"İz" - Kıvırcık Saçlardaki Dalgalı Hayaller

Sıkıcıydı o gün. Havada sonbaharın nâmına yakışmayacak bir sıcaklık vardı ve tek düze giyinmiş onlarca insandık.Herkesin heyecanı gözünden okunurken , ben bir köşeye sinmiş sivriliğime ne kadar sabredebilirler , Benden ne kadar sürede nefret ederler acaba diye düşüncelere çoktan dalmıştım.

Sürü psikolojisinin en üst olduğu anda yani kimsenin ne yapacağına dair tek bir fikri yokken , fikir edinme çabasındayken gördüm onu. Kıvırcıktı saçları , gözleriyse her daim hiç uyumamışcasına ağır. İlk başta sadece farklı olduğu için gözüme çarpmıştı. Huy bu ya farklı her zaman iyidir diyerek bir iki sohbet girişimimde kendime karşı haklılığımı çoktan ispatlamıştım. Gözlerindeki o ne zaman susacak acaba ifadesiyle beraber soğukkanlı cevaplarıyla ben susmuş ve çoktan karalisteye alınmıştım.Bu karalistede ismim uzun haftalarca yerini sağlamlaştırarak durdu.

Velakin hayat garip ve garip olduğunu nefes aldığın herhangi bir anda ispatlamaya çok meyilli. Saçma bir geceydi. Müzik dinleyip , muhabbet edecek birini aramakla geçen bir gecenin saçmadan başka da bir tanımı yoktu gözümde. Amma velakin o gece saçmalık kavramı kendini hayatın garipliği haline bırakmıştı. Anlamadığım şekilde yıllardır aradığını o gün bulmuşsun gibi bir duyguya kapıldım ve sonunu merak etmeyeceğim cümleler kurdum , dinledim.Ve her şey bugünden sonra başladı...

 O günden sonra o marjinal görünen ve bilinen insan gözümde hepimizden biri oluvermişti. Hepimizden biri ne kadar samimi gelmese de her ne kadar politik bir gaz gibi görünse de çoğu zaman , hayata çoğunlukla aynı pencereden baktığın zaman samimi geliyor insana.Ama çok geçmeden o hepimizden biri sıfatı kendini benliğimden biri kelimesine bırakmıştı...

Aramızdaki en büyük fark , ben hayatımı hep takıntılarıma göre yönetip , her an isyan bayrağını çekecek gibi dururken , o hep takıntılarını bastırmayı ve devam etmeyi hep bildi.Fakat hayata ne kadar devam ederse etsin hep biliyordum içinde ukte kalan yerleri. Kalpte sancıyan uktecikleri birbirine bağlayarak çıkarttığımız resim hep aynıydı.Ben bu resmi gösterdim o hep sakladı , dokunulsun istemedi.Tek isteği doldurulması güç bir boşluğu doldurmaktı.Boşluktan ve nasıl dolacağını biliyordu ama insanların kötü olduğunu bildiği halde bunu kabullenmemesi çoğu zaman en büyük hatası ve pişmanlığı oldu.

Zamanın kumu alt tablaya döküldükçe biz daha çok konuştuk. Aslında biz hep konuştuk... Çok şey öğrendim ondan ama ondan öğrendiklerimi uygulayacak kadar cesur olamadım hiçbir zaman... O vazgeçmedi hiç kıvırcık saçlarının altında hayallere dalmaya.

Ne diyeyim artık , kıvırcık saçlarındaki dalgalı hayallerinin dalgakıranı zaman olsun... Zaman hep dostun olsun...

14 Aralık 2011 Çarşamba

Hep "O" Raya Girmek...

"O"nun yanlışı , doğuştan yanlış yola girmesiyle başladı. Ah keşke bebekliğini bir görebilseydi. Görebilseydi ki anlasaydı yüzü ne kadar da doğru bir yaşamı hak ediyordu ama keşke kader yüze göre yazılsaydı.

Çocukluğunda büyümüştü ama çocuk kalmaya o kadar hevesliydi ki kimse onun büyüdüğünü anlayamadı. Çocukların gözyaşlarında ki o masumiyet onda yoktu. O ağlarken biliyordu çocukken , çocuklar ağlarsa istedikleri olur. İstedikleri olmadı , bedeni büyüdü ama hep büyük bir parçası çocuk kaldı.

Genç sıfatını hakettiğinde köşeye çekilip insanları izleyen bir insandan ötesine varamadı. Güzeldi yine de velakin ne zaman sorsan birini ya da fotoğrafını göstersen "Abi bu adam tam olarak şöyle..." diye her şeyi ortaya koyardı. Hep konuşurdu gençken ama hiç bir zaman hiç bir sözü kendinin değildi. İnanmazdı kendine hatta öz benliğinin birisi tarafından dinlenmesine değdiğine.

Büyümesi hiç bitmedi. Her geçen zaman zarfında insanları daha iyi tanıdı , cümleleri büyüdü ama kendisinin değeri kendisine göre hep aynı kaldı. Bundan ki bu tanımı herkes tarafından başka çocuk bir defa haricinde kendi duyguları için konuşamadı , kendi duyguları için karşısındakini tanıyamadı.

Hep sessiz kalmanın rayında gitti. Ne zaman ki önüne cesaret ve suskunluğun yol ayrımı geldi , "O" raylara emretti suskunluk benim yolum diye. Susarak çok şey başlattı ve hatta susarak bir dünya yarattı. Dünya büyüdü , "O" yarattığı dünyanın içinde büyüdü ama gerçekler hep canını yaktı. Susarak büyüttüklerini bugüne kadar hiç konuşarak bitiremedi.

Geçenlerde bir bankta rastgeldim , elinde sigarası bakıyordu insanlara.Sanki bugün onları ilk defa görmüşçesine. Sordum sustuğun için pişman mısın ? Ama bu sefer kendi cümlelerinle cevap ver diye. Cevabı şu oldu : "Sustukça acı çekiyor olabilirim ama konuşursam her şey biter. Sustuğun şey susmana değdiği müddetçe katlanmakta sorun yok."

Yanından ayrılırken "Mazoşist herif , ulan iki dakkada normal ol be" diyerek içimden saydırırken , bir gün yine biri hakkında bi'şey sorarız umuduyla kalbini kırmadan "kardeşim görüşürüz." dedim. Şimdiyse işimin düşmesini bekliyorum.

2 Ağustos 2011 Salı

Bir Tık İkincisine Gerek Yok

Onu tanıdığımdan beri sıkılgan herifin biriydi. Hayatta inandığı tek kişi , mesafesi kısa ızdırabı uzun dar bir sokak ve bir de eve girdiğinde duvarlarla dertleşmekten başka hiç birşeyi yoktu. Yapamadığımızı yapar o bizim dar sandığımız hayatın içinde hep mutlu olur bakmazdı ötesine. Tanırdık onu iyi çocuktu hoş çocuktu ama saftı biraz.Ne geldiyse başına zaten saflığından geldi hayatta inandığı tek kişi çekip gitti.

İşte o zaman başladı bizim gerzek sandığımız adamın öyküsü.Alırdık yanımıza , derdini döksün diye o hep dağların ardına bakardı , bildiklerini bilmezden gelirdi çünkü ne istediğini o gittikten sonra hiç bilemedi.Bin tane kapı açtı gerzek herif her seferinde de kafamızın etini yedi "Bu sefer olacak abi" diyerek. Biz de ölen ne kadar yer varsa insaniyet nâmına yaşattı , biz de kızamadık ona diyemedik tek bir sefer "Oğlum senin inandığın masallar varya aslında öyle bişey yok. Kırmızı başlıklı kız sindirildi protein oldu , kurbağa prensin çocukları metamorfoz geçirmekte" diye. Bilirdik , hayatı görse de o yine inanmak isteyeceği şeye inanırdı.

Uzun zaman görüşemedik onunla , yolda gördüm bir kere "Nerdesin ulan kerkenez" dediğimde uydurduğu bahanelerin hepsinin o sokakta yürümemek için dışarı çıkmadığını gösterdiğini bildiğim halde sustum. "O" gitmişti ve ona kalanlar sadece dört duvar bir de her yürüyüşünde kafasından neler geçirdiğini bilmediğim o sokaktı. Herkes hayatta bir şeyin ucundan tutarken o acısına sadık kalarak bir şey olamamanın verdiği dayanılmaz hafifliği yaşıyordu.O zaman anladık , bizler gibi bir yalanın ucundan tutup yükselmeyi değil gerçekliğin bütün yönleriyle batarak mutlu olmayı seçmişti o.

Bırakmadık peşini , anlattık ona dedik ki "bak kardeş senin ömrünü yaktığın şey şimdi zevk-i sefa içinde aklını başına al". Ne de güzel bizi dinlermiş gibi yaparken kafasından yine aynı şeyleri kuruyordu saklıdan saklıya.Ee bir yerde sabrın tükeniyor bırakıyorsun kendi haline o adam senin tanıdığın en saf kardeşin olsa bile.

Aradan 2 yıl geçti , sabah telefonda bilinmedik bir numara görünce dedim yine kim bu münasebetsiz. Bizim saftı arayan ; "Abi acil bana gelmen lazım" derken sesinin heyecanının da vardı bir bit yeniği. "Tamam ulan dedim geliyorum evdeysen" dediğimde ömrümde ilk defa bu kadar çok şaşırdım. "Abi adres değişti tarif ediyorum ona göre gel"

Gittim evine can kardeşimin , sevdiğini itiraf etti , yepyeni bir kitabın ilk sayfasını bana okuttu. Gözlerindeki heyecandan çok korkuydu beni yine tasalandıran.

Ben aslında bu yazıyı ne kendim için yazıyorum , ne onun için ne de senin için. Ben bu yazıyı farkındalık için yazıyorum. O akılalmaz aşık , o geçmişine örümcek ağlarıyla bağlı aşık senin için sokağını , en büyük arkadaşı dört duvarını değiştirdi. Eğer şimdi varsa kafanda bir soru işareti durarak yenemezsin , durursan cevap bulamazsın. Geçmişinin kınası akmış bir dünya da varsa yeni bir şans vermeye meyilin varsa eğer yeni bir mâna bulmaya meyilin o kapıyı git çal...

Bir kere zile çal emin ol ikinciyi çalmaya zaman bulamayacaksın...

12 Temmuz 2011 Salı

Sarı Sıcak

Sıcak yaz gecelerinde asosyal tipte insanlar için internette geçen vaktin değerini az çok bilirsiniz dostlarım.Kahve sigara bilgisayar kutsal üçlemesiyle geçen o sağlık âbidesi gecelerden bahsediyorum.

Yine böyle geçirdiğim bir gece sonrasında uyandığımda annem evde yoktu ve modem çalışmıyordu.Sıcaktan kavrulan evde gözüm bir dolaba baktı bir sokak kapısına. Kahvaltı hazırlayacak halim yoktu ya da genel olarak ben tembel bir insandım.Televizyonu açtım magazin programlarından ve kışın pek rağbet görmemiş dizilerin tekrarlarından başka bir şey yoktu.Modemi alıp tamire götürmeye karar verdim , haftalardır dışarıyı görmemiş bünyem için belki temiz hava iyi gelebilirdi.

Modem için poşet ararken farkettim ki bir evde poşet bulmak , evde maden bulmaktan daha zormuş.Nafile bu çabayı boşverip modemi elimde taşımanın güzel bir karar olduğunu düşünerek evden çıktım ve her şey o an başladı.

Durağa gittiğimde tepemdeki güneş yetmezmiş gibi asfalttan suratıma çarpan sıcaklıkla beynim kıvamını yitirirken imdadıma minibüs yetişti.Minibüse bindiğimde vereceğim 1 liranın cehennem azabına dönüşeceğine bilmezdim.Tamam sakar bir insan olabilirim ama o madeni bebeğin minibüsteki paspasın yuvarlak yapısının içine tam oturacağı aklıma bile gelmezdi.Zar zor paspastan çıkarttığım 1 lirayı şöfore uzatırken arkada oturan güzel kızı kesme hayallerimin onun alaycı bakışlarıyla sonlanması ve içimden öznesi bol küfürler etmemde cabası.

Sanırım beynimin cıvıması durmamış olacak ki inerken şoföre "hayırlı işler abi" dediğimde çıkan ses doğum yapmak üzere olan bir tavuktan bile çıkmazdı herhalde.İşte o an kaçmak için ana yol üzerinde yoğun kalabalığın arasına karıştım.Çeşit çeşit insan , çeşit çeşit egzoz sıcaklığı yanından geçtiğim dönercilerden suratıma üfüren alev derken ter içinde bilgisayarcıya girmiştim.

Sanırım derdimi çok uzun cümlelerle anlatmış olacağım ki cümlemin başındaki ses tonumla biterken ki ses tonum arasında desibel desibel fark vardı. Görevli bayan beni anlamamış olacak ki beyefendi siz verin arkadaşlar arkada baksınlar dedi. İşte bu anlarda başlayan nerede bekleyeceğim gerginliği canımdan can almaya başlamıştı bile. Allah'tan ara mahalle bilgisayarcısına girmiştim. Görevli bayana "ablacım bende girsem arka tarafa hem bir kaç faydalı bişey öğrenirim kih kih kih" diyebildim. Bayan benimle uğraşmamak için "iyi geç madem" dedi göz teması kurmayarak.

Görevli abi yüz liralık ziynetimi deniyordu içeriye girdiğimde. "Abicim sorun büyük mü?" diye sordum. Burnundan soluyarak bakıyoruz işte dediği anda istemsizce ağzımdan "piki" gibi bir şey çıktı.Aradan 5-10 dakika geçtiğinde evde sittin sene çalışmayacak olan modem çalışmaya başladı."Arkadaşım bunun bir sorunu yok bir daha böyle yaparsa 10 dakika dinlendir" dediği zaman kendimi gerizekalı gibi hissettim.Adi herif ne vardı sanki herkesin başına gelebilir diye acımı paylaşsa neden eziyorsun ki beni !

Borcum ne kadar bile diyemeden kendimi dükkandan attım.Saate baktım üçü gösteriyordu ve rezil olma kontenjanımı doldurmuştum. Eve kendimi zar zor atmış tam kendimi yatağa atmaya hazırlanırken annemin oğlum gelirken ekmek almayı unutmuşum hadi al da gel annecim sözüyle dünyam bir kere daha başıma yıkıldı.

O gece yatarken "Allah'ım bir daha böyle rezil bir gün yaşayacaksam yaşamayayım" diye sitem ederek uyudum ve uyanmadım hep uyudum....